Bir çocuğun annesinden ayrılırken yaşadığı kaygı doğaldır ama çok iyi imkânlar verilmesine rağmen yaşadığı bir şehirden başka bir yere gidemeyen bir kişinin kaygısı doğal değildir.
Kızım küçükken bir gece uykusunun arasında attığı çığlık hem beni hem kendisini korkuttu. Kâbus görmüş. Tanımadığı birileri babasının gözü önünde onu kaçırmaya kalkmış, o da bağıramamış. Ertesi akşam uyumak istemedi. Kötü rüyalar görmek istemiyormuş. Dua edersek, kötü rüyaları kendimizden uzaklaştıracağımıza ikna ettim. Nehir'i uyuttuktan sonra da kâbus görmesin diye bu kez ben dua ettim. Sabah uyandığında “Dualar işe yaradı mı?†diye sordum. Yaramış. O günden beri aksatmadan uyumadan önce dua ediyor.
Bu olaydan birkaç hafta sonra, Atatürk Haftası'nda okulla birlikte Avcılar'daki Atatürk evine gideceklerdi. Nehir'de gitmeyi çok istiyordu. Çantasını hazırladı. Yatmadan önce geziye gitmek istediğini ama trafik kazası geçirmekten korktuğu için tereddüt yaşadığını söyledi. “Yaralanırsam, bir yerim kanarsa kabul ederim ama ya ölürsem diye korkuyorum†dedi. Bu yaşta ölümü düşünmesinden, kızımın hem kaygılı olmasından hem de korkmasından endişelendim.
Bir psikiyatra danıştım. Çocuklarda kaygı ve korkunun olabileceğini ama bunun takıntıya dönüşmesi durumunda destek alınması gerektiğini söyledi. Ben kaygı düzeyi yüksek bir anne olarak kaygımı kızıma da bulaştırdığımı düşünüyorum. Sonuçta çocukluk yılları insan hayatının en hızlı gelişim yılları. Bu yıllarda çocuk çevresini tanımaya çevresindeki ilişkileri kendince anlamaya, olaylara karşı bakış açısı kazanmaya ve olayları yorumlamaya çalışıyor. Bu gelişim süreci içinde çevresel koşullara göre kaygı düzeyi de şekillenmeye başlıyor. Kaygı duygusu anne-babanın, öğretmenlerin ve arkadaşların davranışlarına göre artıp, azalıyor.
Korku ile kaygı farklıdır!
Peki, kaygı nedir? Kaygı, iç ve dış dünyadan kaynaklanan bir tehlike olasılığı ya da tehdit karşısında yaşanan bir duygudur. Kişi kendisini bir alarm durumunda ve sanki bir şey olacakmış gibi bir duygu içinde hisseder.
“Küçük bir kız çocuğunun ölmekten, kendisine bir şey olmasından korkmasının nedeni ne olabilir?†diye düşünebilirsiniz. Ama yaşadığımız dünyaya bir bakın. Her akşam ekranda ağlayan analar, ağlayan çocuklarla, trafik kazası bilânçolarıyla karşılaşıyorlar. Nehir Ankara'da patlayan bombadan sonra alışveriş merkezine bile gitmek istemiyor. Sadece haberler bile kaygıyı arttırıyor.
İnsanın böyle bir duyguyla mücadele etmesi ne zor! Ben bile zorlanıyorum. Kaygı düzeyim nedeniyle hala her uçak yolcuğunda ömründen ömür gidiyor. Ama kaygı ile korkuyu genellikle birbirine karıştırıyoruz. Aralarında önemli fark var. Korku, bilinçli olarak tanınan, belirli bir tehlike karşısında ortaya çıkan heyecansal bir tepki. Korkunun kaynağını biliriz. Kaygı ise kişi tarafından bilinmeyen, belli olmayan, objesiz tehlikelere karşı verilen heyecansal bir tepkidir. Korkuda tehdit dışarıdandır. Kişi tehlikeyi bilir ve bununla uğraşmak için kaçma veya savaşma biçiminde bir davranış gösterebilir ve korku veren durum ortadan kalktığında rahatlar. Kaygı daha genel bir durumdur, korkudan daha şiddetli ve daha uzun sürelidir.
Yaşa göre değişir!
Nehir bazen benim seyahate gitmeme karşı çıkar. Bacağıma sarılır ‘lütfen gitme, ya uçak düşerse' diye ağlar. Bir çocuğun annesinden ayrılmaya bağlı gösterdiği ayrılma kaygısı doğaldır. Ama çok iyi imkânlar verilmesine rağmen yaşadığı bir şehirden başka bir yere gidemeyen bir kişinin kaygısı doğal değildir.
Yaş kaygıyı etkileyen önemli bir faktör olarak önümüze çıkıyor. Çocuğun kaygıları, içinde bulunduğu yaşın özelliklerine göre farklılık gösteriyor. İlk yıllarda anneye bağımlı olan çocuğun en büyük kaygısı annesinden ayrılmasıdır. Bizim evde bu kaygı hâlâ sürüyor. 3–4 yaşında kızların babalarının sevgisini, erkek çocukların annelerinin sevgisini kazanma kaygısı, ilkokul yıllarında arkadaş edinememe, derslerinde başarılı olamama kaygısı, ergenlik yıllarında ise yakın arkadaşlar edinme, bir grubun üyesi olma, karşı cinse hoş görünme ve bedenindeki değişikliklere karşı duyulan kaygılar normal kaygılar arasında görülüyor. Kaygı bulaşıcı bir duygu olduğundan çocuğun çevresindeki kaygılı insanların varlığı ve bunların çocuk tarafından algılanması veya özdeşim kurulmasıyla gelişebiliyor. Tecrübeyle sabittir. Aman dikkat!
Kaygılı çocuk için ne yapmalı?
Çocuk doğduğu andan itibaren kaygılı düşünceler, tutum ve davranışlarla değil, sevgi ve güven duygusu içinde yetiştirilmeye çalışılmalıdır.
Çocuk, anne-baba ve öğretmeni tarafından iyi bir şekilde tanınmalı, yaşıtlarıyla karşılaştırılıp, yapabileceğinin üstünde bir performans için zorlanmamalıdır.
Yapamadığı durumlarda dalga geçmeden destek olunmalı, bir daha denemeye teşvik edilmelidir. Başarılı olduğunda takdir edilmelidir.
Çocuk yeni kardeşinin doğumu, yeni eve taşınma, okula başlama veya yeni bir okula geçiş yapma gibi yeni durumlara hazırlanmalıdır. Açıklamalar kaygıyı azaltacaktır.
Evde anne ve babalar, okulda öğretmenler çocuğun gelişimsel özelliklerini ve kaygı düzeyinin temel özelliklerini bilmeli ve iyi bir gözlemci olmalıdırlar.
Kaygı düzeyi yüksek olan çocukları belirlemeli ve hem bu çocuklar hem de aileleri rehberlik hizmetinden yararlanmalı, çocukların ilerideki davranışları ve başarı durumları incelenmelidir.
Kızım küçükken bir gece uykusunun arasında attığı çığlık hem beni hem kendisini korkuttu. Kâbus görmüş. Tanımadığı birileri babasının gözü önünde onu kaçırmaya kalkmış, o da bağıramamış. Ertesi akşam uyumak istemedi. Kötü rüyalar görmek istemiyormuş. Dua edersek, kötü rüyaları kendimizden uzaklaştıracağımıza ikna ettim. Nehir'i uyuttuktan sonra da kâbus görmesin diye bu kez ben dua ettim. Sabah uyandığında “Dualar işe yaradı mı?†diye sordum. Yaramış. O günden beri aksatmadan uyumadan önce dua ediyor.
Bu olaydan birkaç hafta sonra, Atatürk Haftası'nda okulla birlikte Avcılar'daki Atatürk evine gideceklerdi. Nehir'de gitmeyi çok istiyordu. Çantasını hazırladı. Yatmadan önce geziye gitmek istediğini ama trafik kazası geçirmekten korktuğu için tereddüt yaşadığını söyledi. “Yaralanırsam, bir yerim kanarsa kabul ederim ama ya ölürsem diye korkuyorum†dedi. Bu yaşta ölümü düşünmesinden, kızımın hem kaygılı olmasından hem de korkmasından endişelendim.
Bir psikiyatra danıştım. Çocuklarda kaygı ve korkunun olabileceğini ama bunun takıntıya dönüşmesi durumunda destek alınması gerektiğini söyledi. Ben kaygı düzeyi yüksek bir anne olarak kaygımı kızıma da bulaştırdığımı düşünüyorum. Sonuçta çocukluk yılları insan hayatının en hızlı gelişim yılları. Bu yıllarda çocuk çevresini tanımaya çevresindeki ilişkileri kendince anlamaya, olaylara karşı bakış açısı kazanmaya ve olayları yorumlamaya çalışıyor. Bu gelişim süreci içinde çevresel koşullara göre kaygı düzeyi de şekillenmeye başlıyor. Kaygı duygusu anne-babanın, öğretmenlerin ve arkadaşların davranışlarına göre artıp, azalıyor.
Korku ile kaygı farklıdır!
Peki, kaygı nedir? Kaygı, iç ve dış dünyadan kaynaklanan bir tehlike olasılığı ya da tehdit karşısında yaşanan bir duygudur. Kişi kendisini bir alarm durumunda ve sanki bir şey olacakmış gibi bir duygu içinde hisseder.
“Küçük bir kız çocuğunun ölmekten, kendisine bir şey olmasından korkmasının nedeni ne olabilir?†diye düşünebilirsiniz. Ama yaşadığımız dünyaya bir bakın. Her akşam ekranda ağlayan analar, ağlayan çocuklarla, trafik kazası bilânçolarıyla karşılaşıyorlar. Nehir Ankara'da patlayan bombadan sonra alışveriş merkezine bile gitmek istemiyor. Sadece haberler bile kaygıyı arttırıyor.
İnsanın böyle bir duyguyla mücadele etmesi ne zor! Ben bile zorlanıyorum. Kaygı düzeyim nedeniyle hala her uçak yolcuğunda ömründen ömür gidiyor. Ama kaygı ile korkuyu genellikle birbirine karıştırıyoruz. Aralarında önemli fark var. Korku, bilinçli olarak tanınan, belirli bir tehlike karşısında ortaya çıkan heyecansal bir tepki. Korkunun kaynağını biliriz. Kaygı ise kişi tarafından bilinmeyen, belli olmayan, objesiz tehlikelere karşı verilen heyecansal bir tepkidir. Korkuda tehdit dışarıdandır. Kişi tehlikeyi bilir ve bununla uğraşmak için kaçma veya savaşma biçiminde bir davranış gösterebilir ve korku veren durum ortadan kalktığında rahatlar. Kaygı daha genel bir durumdur, korkudan daha şiddetli ve daha uzun sürelidir.
Yaşa göre değişir!
Nehir bazen benim seyahate gitmeme karşı çıkar. Bacağıma sarılır ‘lütfen gitme, ya uçak düşerse' diye ağlar. Bir çocuğun annesinden ayrılmaya bağlı gösterdiği ayrılma kaygısı doğaldır. Ama çok iyi imkânlar verilmesine rağmen yaşadığı bir şehirden başka bir yere gidemeyen bir kişinin kaygısı doğal değildir.
Yaş kaygıyı etkileyen önemli bir faktör olarak önümüze çıkıyor. Çocuğun kaygıları, içinde bulunduğu yaşın özelliklerine göre farklılık gösteriyor. İlk yıllarda anneye bağımlı olan çocuğun en büyük kaygısı annesinden ayrılmasıdır. Bizim evde bu kaygı hâlâ sürüyor. 3–4 yaşında kızların babalarının sevgisini, erkek çocukların annelerinin sevgisini kazanma kaygısı, ilkokul yıllarında arkadaş edinememe, derslerinde başarılı olamama kaygısı, ergenlik yıllarında ise yakın arkadaşlar edinme, bir grubun üyesi olma, karşı cinse hoş görünme ve bedenindeki değişikliklere karşı duyulan kaygılar normal kaygılar arasında görülüyor. Kaygı bulaşıcı bir duygu olduğundan çocuğun çevresindeki kaygılı insanların varlığı ve bunların çocuk tarafından algılanması veya özdeşim kurulmasıyla gelişebiliyor. Tecrübeyle sabittir. Aman dikkat!
Kaygılı çocuk için ne yapmalı?
Çocuk doğduğu andan itibaren kaygılı düşünceler, tutum ve davranışlarla değil, sevgi ve güven duygusu içinde yetiştirilmeye çalışılmalıdır.
Çocuk, anne-baba ve öğretmeni tarafından iyi bir şekilde tanınmalı, yaşıtlarıyla karşılaştırılıp, yapabileceğinin üstünde bir performans için zorlanmamalıdır.
Yapamadığı durumlarda dalga geçmeden destek olunmalı, bir daha denemeye teşvik edilmelidir. Başarılı olduğunda takdir edilmelidir.
Çocuk yeni kardeşinin doğumu, yeni eve taşınma, okula başlama veya yeni bir okula geçiş yapma gibi yeni durumlara hazırlanmalıdır. Açıklamalar kaygıyı azaltacaktır.
Evde anne ve babalar, okulda öğretmenler çocuğun gelişimsel özelliklerini ve kaygı düzeyinin temel özelliklerini bilmeli ve iyi bir gözlemci olmalıdırlar.
Kaygı düzeyi yüksek olan çocukları belirlemeli ve hem bu çocuklar hem de aileleri rehberlik hizmetinden yararlanmalı, çocukların ilerideki davranışları ve başarı durumları incelenmelidir.